24 Eylül 2015 Perşembe

Geçip Gitmeler

Öyle anlar vardır ki yaşandıktan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.Adı kırılma noktası,adı milat,adı vurduğun sahil ya da uğradığın istasyon ..Ne fark eder ki.O anlarda verilen kararlar,karşılaşılan insanlar,sorulan sorular,alınan cevaplar sayesinde açılır yeni yollar.
Değişir hayatlar!
O anlardan biriydi işte o gece.Yüzleşemediği gerçeklerin tokadıyla uyanacaktı derin uykusundan.Sonra ne O eskisi gibi olabilecekti ne de hayatı.
 Her şeyden habersiz bir sigara yaktı.Camdan dışarıya bakarken geçirdiği günün tuhaflığını düşünüyordu.İki müşterisi de son dakika anlaşmayı imzalamaktan vazgeçmişti.Patron sinirden küplere binmiş,acısını da ondan çıkarmıştı.Yorulmuştu birilerini memnun etmeye çalışmaktan.Aldığı üç kuruşa değer miydi bu çaba?
-Herkes aynı durumda,hayat zor, dedi.
İstediğini yaşayabilmek lükstü bu devirde.Ne yapacaktı yani katlanmaktan başka?Şartlar belliydi.Belki bir gün ona da gülerdi hayat.Hayallerine kavuşabilirdi belki.Hoş uzun zamandır hayal kurmuyordu ve artık neyle mutlu olabileceğini bile sormuyordu kendisine.Yastığa kafasını koyar koymaz uyuyordu.Kendisini ikna etmeye çalışıyordu bu düşüncelerle.Mutsuzdu.Hayat mengenede nefesi kesilene kadar sıkıyordu bazen.Kaçış planı arıyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.''Hey gidi hayaller hey!''dedi.''Kim derdi kahvehane köşelerinde böyle tek başına oturup kızdığın insanlar gibi söyleneceksin her şeye.''
O da birçoğu gibi akıntıya kapılmıştı.Son zamanlarda kendisini ikna edemiyordu.Her şey yolunda gibi yaşayamıyordu işte.Bir yerde hata yapmış olmalıydı ama bulamıyordu.Yalnızdı,canını en çok bu yakıyordu.Arkadaşları vardı elbette ama kimse dindiremiyordu bu boşluğu.Ait hissetmiyordu hiç bir yere,hiç kimseye.Günü birlik ilişkiler kurmuyordu yine de,diğerleri gibi duygusuzca yaklaşmıyordu her kadına.Yalnız uyumaktan korktuğu geceleri doldurmuyordu onlarla.Kendinden kaçmak için sarılmıyordu ait olmadığı bedenlere.Kalbi kırılmıştı,canı canından geçmişti ama başkalarını ortak edemiyordu  acısına.Hiç beklemediği bir anda terk etmişti sevdiği kadın,üstelik başka bir adam uğruna,hiçbir şey söylemeden!
Aklına geldi yine.İçi sıkıldı.Acısı nefrete döndüğünden beri ona dair her anıyı yasaklamıştı kendisine.''O da haklı ne yapsın benim gibisini!''dedi.
Tam bu düşünceyle sayıp sövecekti ki bir el dokundu omzuna.Genç bir çocuk oturmak için izin istiyordu.Buralardan olmadığı belliydi,daha önce hiç görmemişti.Tereddüt etti önce ama konuşacak birisine ihtiyacı vardı yoksa kafayı yiyecekti.Eliyle işaret etti karşısındaki tabureyi,iki de çay söyledi.Kimse kalmamıştı kahvehanede.Kapatmak için sabırsızlanıyordu sahibi.Belli ki onun ait olduğu bir yer vardı ve telaşı ondandı.
Asık suratla getirdi çayları ve masaları toplamaya gitti.O çıkınca karşısında oturan genç adama çevirdi bakışlarını.
Temiz yüzlü diye düşündü.Sadece gözleri çok tuhaf bakıyordu.Ordan burdan konuşmayı beklerken çocuk sanki yıllardır içinde tuttuklarını özgür bırakırcasına başladı söze.Aslında konuşmuyor daha çok sesli düşünüyor gibiydi.'''Ne hoş!''dedi Bir bu eksikti!
-''Hepimiz Yaradanın ruh üflemeye layık gördüğü varlıklarız ve bence muhteşem kurgulanmış sistemin parçalarıyız.
Amaçsız olamayacağımız bir sistem bu..Öyle büyük amaçlar olmak zorunda da değil yani dünyayı kurtaracak kahramanlar olmak yerine kendimizi bulabilen üst benliğimizin farkında,farkındalıkla yaşayabilen bireyler olabilmeliyiz en azından!
Birbirimizin sınavı olduğumuzu bilerek, kendi değerimizi başkasının gözünde aramadan yaşayabilmeliyiz mesela..
Çok mu zor?
Aslında asıl zor olan ne biliyor musun,o kadar role bürünüp 'ben olduğum gibiyim' yalanıyla hissetmediğin gibi yaşamak. Mutsuzluk her zerrenden akarken mutlu(ymuş) gibi rol kesmek.
Aaa! Tabi  gerekli olunca öğreniyor insan ve kolayca yapıştırıveriyor yüzüne o tebessümü yorulmadan.
Hep en iyiyi istemek,bunun için çırpınmaksa artık sıradan.Doymuyor,tatmin olmuyor o ego.İste diyor,göster kendini.Hep en iyi sen ol,en güzel kadın senin yanında olsun,en iyi evlerde sen yaşa,her zaman güçlü ol...Ne kadar uyuyoruz evrenin sistemine? Dengeyi ıskaladıkça heplerle ve enlerle mutsuzluğa demir atıyoruz be.En iyiye odaklandıkça yetinemez hale geliyoruz.Üretmeyen ama hızla tüketen,beğenmeyen sadece eleştiren,harekete geçmeden durduğu yerde herşeye söylenenlerden yoruldum ben.
Şükürlerimiz bile ezberden.Kime sorsam şükrediyor musun diye hemen 'Tabiiii ki' diyor ve sayıyor takılmadan.Peki uçabilen kuş için, onu gören göz için,gülen bir çocuk için büyüyen ot için masum,kirlenmemiş bir ruh için şükürler olsun der misin?''
 Karşısında ki adamın cevap vermesine izin vermeden devam etti:
-''Kusurlarımızsa saatli bomba.Kimden nasıl saklayacağız diye kılıktan kılığa giriyoruz.Bu mu kolay yani?Kırılmamak uğruna,eleştirilmemek uğruna,değer görmek,sevilmek uğruna mı bu çaba?Olduğumuz gibi olsak mesela ispat etmekle yormasak kalbimizi,içimizden geldiği gibi davransak,hesap kitap yapmadan yaşasak kimse sevmez mi yani bizi?Birileri sevmese,onaylamasa,eleştirse de sevemez miyiz biz kendimizi?Aciz bir kul olduğumuzu kabul ederken,ne kadar değerli olduğumuzu neden kabul etmiyoruz söyler misin?O bu şu demedi diye mi,sevmedi,aldattı,değer vermedi diye mi?Hem de yaradan değer veriyorken hem de hepimiz onun ruhundan bir parçayken.Ah! o çok değerli tabular,sınırlar,duvarlar..Hepsi bir ahla yok olsalar!''
Derin bir iç çekti ve devam etti:
-''Ben de varım demenin tek yolu sunulanı olduğu gibi kabul edip sorgulamadan boyun eğmekse bir yerde hata olmalı.''
Sesi titredi ve tekrar etti:
-'Bir hata olmalı'
Bitmişti konuşması.Bir anlık şoku atlatan adam duvara çarpmış gibi hissediyordu.Kafası karışmıştı,yüzleşmekten korktukları şimdi ete kemiğe bürünmüş karşısında gözlerinin içine bakıyordu.Bir sigara yaktı.Zaman kazanmak istiyordu.Dağılmıştı.
-Delinin teki işte, ne dinliyorsun,senin ne yaşadığını bilmiyor.Düşüncelerini okuyacak hali yok ya!Hem nereden biliyor bu hayatı,toy yeni yetme n'olcak, dedi içinden.İçindeki çatışmadan sıyrılıp sinirle çıkıştı karşısında gözlerini kaçırmadan kendisine bakan gence:
-Neyin kafası bu?Ne kullanıyorsan bırak bence.Biz işin yorgunluğunu atmaya,azcık nefes almaya şuraya gelelim sen geç karşımıza felsefe yap,durduk yere beynimizi bulandır.Gece gece beni bulur zaten manyağı,anormali.Kimsin yahu sen?
Gülümsedi genç adam:
-Ben de en çok bunu soruyorum kendime..
Sonra gözlerini çekti karşısında ki adamdan.Niye geçip karşısına dökülmüştü böyle.Yine susmuyordu düşünceleri,feryat figandı sakladığı ruhunun delileri.Kontrolünü kaybetmişti duyduğu sesten beri.Bir tuhaflık sinmişti üstüne başına.Yüreği sıkılmıştı yine.Sahi kimindi o ses? Ya da o kimdi?
Anormal miydi acaba?
Doğruldu oturduğu tabureden,bir yudum aldı çayından,bu yola çıkarken kulağına fısıldayan o sesi düşündü ne demişti :
-''Yaşıyorsan 'mış' gibi değil aldığın her nefesin hakkını  vererek yaşayacaksın..!!
Beklentiler ve gereksiz anlamlarla yormayacaksın kalbini..Ruhu esir almayacaksın bedene,ruh dediğin özgürdür unutma!Bul parçalarını,bütün ol ve dön bana!
Karşısında öylece kalakalan adama döndü,keyfi yerine gelmişti :
-''Her yanı saran normallere inat anormal olanların şerefine'' dedi çay bardağını kaldırarak.Şaşkınlıktan gözleri büyüyen adama doğru eğildi ve ekledi:
-Ben bana kendim için lazımım!!
Rastgele oturduğu o kahvehaneden çıkarken ardında kafası karışmış bir adam bıraktı.Her şeye aldıranların zamanla ne denli tutsak olduğunu ve aldırmadan yaşayanların,aksine ne denli özgür kalabildiğini fark etti o an.
Zaman gelmişti,zamanı gelmişti.Artık eskisi gibi olamazdı.Dinlemişti bir kere o sesi ve gitmezse bitmeyeceğini biliyordu.Sırt çantasından müzik çalarını çıkardı.Çalan şarkının içine bıraktı kendisini..


Otogara vardığında tazelenmiş hissediyordu.Biletini aldı.Gideceği ilk durağı biliyordu.Hareket saati gelene kadar oturdu bir duvarın dibine.Kalabalıktan yeterince uzaktı şimdi.
Ne bekliyordu yolun sonunda?Heyecanlandı.
'Yeni hikayeler,yepyeni duygular,bilmediğim sokaklarda farklı melodiler,farklı yüzler,farklı tadlar...Belki de yeni sorular,yeni sesler ya da...'O an düşünmeyi kesmesi gerektiğini öğrenmişti.Biliyordu devam etse heyecanını kaybedeceğini.Hemen yanına aldığı küçük defteri çıkardı(bir nebze de olsa böyle yavaşlatıyordu zihnini) ve şöyle yazdı:
'' Nereye gittiğimi bilmiyorum,ne aradığımı da.Gitmem gerektiğini söyleyen o sesten beri susmayan sorularıma cevap bulmayı diliyorum sadece.Cesaretim varken,aldığım nefesin hatırına hikayemi yazmak,parçalarımı bulmak için,bireysel devrim için o sesi takip ediyorum ve bilinmeze gidiyorum işte sonunda.''
Derin bir nefes aldı,sigarasını yaktı ve devam etti:
''Kendime çıktığım yolda keşiflerimle rengimi bulmak umuduyla ve hislerimin rehberliğinde sözüme öz katma dileğimle yine, yeniden  kendime merhaba..!''
Gitmeden son bir kez baktı arkasında bıraktıklarına.Ne çok yaşanmışlık vardı bu şehirde.Dostları,aşkları,mutlulukları,hüzünleri,acıları..İnsana dair duygularıyla kucaklaştı ve bindi otobüse.Gözü yanında oturan kadının kitabına kaydı ve o an gözleri doldu.
-Çatlama cesareti gösterebilen tohumlar yeşertecek bu dünyayı!!
Artık emindi çıktığı yoldan.Dünyayı değiştirmek demek kendini değiştirmek demekti.
O gidiyordu.
Kahvehaneden öylece çıkan çocuğu takip etmişti adam.Nedenini bilmeden düşmüştü peşine.Sormak istedikleri vardı.Kafası karışmıştı.Adımlarını hızlandırdı,durdurup konuşacaktı,soracaktı kim olduğunu ama vazgeçti.Yavaşladı.Kendi kendisine konuşmasını,dans etmesini izlemekle yetindi.Gecenin karanlığını yırtıyordu sanki genç çocuk.Özgürdü!Otobüse binene kadar seyretti onu,söyledikleri,hali,bakışı kalbine dokunmuştu.Kimsenin uzun zamandır dokunmadığı kadar hem de.Aklına geldi ona söyledikleri, utandı kendisinden.Keşke cesaret edip onunla gidebilsem dedi içinden.Keşke..
Otobüse binerken dönüp baktı ama onu fark etmedi çocuk.Sanki özgürlüğü,gençliği,samimiyeti, aradığı cevapları da onunla gidiyordu o ise sadece izliyordu,sobelendiğini bilmeden. Kayıp ruhların birbirini bulması kadar doğaldı her şey,tesadüf olamayacak kadar da gerçek.
Yolları yeniden kesişene kadar :
Birisi gidendi cesaretiyle,diğeri ise kalandı vazgeçmişliğiyle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder